Fetullah Gülen cemaati, Türkiye’nin yakın tarihindeki en büyük tehditlerden biri olarak hafızalara kazındı. 15 Temmuz 2016'daki darbe girişimi, cemaatlerin devlete sızarak nasıl tehlikeli bir yapı oluşturabileceğini tüm çıplaklığıyla gözler önüne serdi. Ancak Fetullah Gülen hareketi devlet içinde tehlike arz eden tek cemaat yapısı değil. Bugün de devletin farklı kademelerinde diğer cemaatlerin örgütlenme riski devam ediyor. Bu durum, Türkiye'nin laiklik ilkesine daha sıkı sarılmasını gerektiren bir sorun olarak önümüzde duruyor.
15 Temmuz ve Siyasal İslam'ın Tehlikeleri
Fetullah Gülen hareketi, özellikle 2000’li yılların başından itibaren Türkiye’nin devlet yapısına derinlemesine sızdı. Cemaat mensuplarının ordu, yargı, emniyet ve eğitim başta olmak üzere devletin tüm kritik kurumlarına yerleşmesi, Gülen hareketinin devleti ele geçirme amacının bir göstergesiydi. 15 Temmuz’da yaşanan darbe girişimi, bu amacın doruk noktasıydı ve halkın büyük direnişi sayesinde başarısızlıkla sonuçlandı. Ancak bu olay, Türkiye için siyasal İslam'ın devlet üzerinde nasıl bir tehdit oluşturabileceğini acı bir şekilde hatırlattı.
Siyasal İslam, özellikle kapitalist sistemle birleştiğinde tehlikeli bir güç haline gelmektedir. Gülen cemaati bu tehlikenin somut bir örneği oldu; hem ekonomik güç hem de dış bağlantıları sayesinde devlete nüfuz etmeyi başardı. Bugün, siyasal İslam’ı temsil eden diğer cemaat yapılanmalarının da devlete benzer şekillerde sızma riskine karşı uyanık olunması gerektiği aşikardır.
Devlet İçindeki Cemaat Yapılanmaları ve Bekleyen Riskler
15 Temmuz sonrası, Gülen hareketinin devletten temizlenmesi için çeşitli adımlar atılmış olsa da, devletin bürokrasisi ve güvenlik yapıları içinde hala farklı cemaatlerin varlık gösterdiği bilinmektedir. Bu cemaatlerin de tıpkı Gülen cemaati gibi devlete sızma stratejileri güttüğü, bu stratejilerle kendi ideolojik ya da dini hedeflerini gerçekleştirme riski taşıdıkları görülmektedir. Bu tür yapıların devlete sadakatten ziyade kendi cemaat liderlerine bağlılık göstermeleri, Türkiye’nin demokratik ve laik yapısı için büyük bir tehdittir.
Laiklik ve Atatürk'ün Öngörüsü
Mustafa Kemal Atatürk, Cumhuriyet’in kuruluş döneminde cemaat ve tarikatların devlet yönetimine etkisini önlemek amacıyla sert önlemler almıştır. 1925’te kabul edilen Tekke ve Zaviyeler Kanunu ile tarikatların kapatılması, devletin dini yapılanmalardan arındırılması için önemli bir adım olmuştur. Laiklik, Türkiye Cumhuriyeti’nin temel taşlarından biri olarak, dinin devlet işlerine karışmasını engellemiş ve devleti bağımsız kılmıştır.
Atatürk, laiklik ilkesini uygulayarak devleti cemaatlerin kontrolünden uzak tutmuş, dini siyasetin bir aracı haline getirmemiştir. Ancak günümüzde, devletin laik yapısını tehdit eden yeni dini yapılanmaların tekrar gündeme gelmesi, bu ilkenin korunması ve daha güçlü bir şekilde savunulması gerektiğini göstermektedir.
Acil Alınması Gereken Önlemler
15 Temmuz sonrası devlet içinde varlığını sürdüren diğer cemaat yapılanmaları, Türkiye’nin geleceği için ciddi riskler oluşturmaktadır. Bu riskleri bertaraf etmek ve devleti bu tür yapılardan tamamen arındırmak için acil önlemler alınmalıdır:
Liyakat Esasına Dayalı Kadrolaşma
Devletin tüm kurumlarına alımlar tamamen liyakat esasına göre yapılmalı, herhangi bir cemaat ya da gruba bağlılık göstermek, devlet görevlisi olmanın şartı olmamalıdır. Gülen hareketinin yarattığı tahribat, cemaat mensuplarının liyakatten yoksun bir şekilde devlete yerleşmesinin sonucudur.
Dini Yapıların Şeffaf Denetimi
Cemaatlerin ve dini grupların devletle olan ilişkileri şeffaf bir şekilde denetlenmeli, bu yapıların devlete sızmalarının önüne geçilmelidir. Devlet, dini özgürlük ile cemaatlerin devleti ele geçirme çabaları arasındaki hassas dengeyi iyi korumalıdır.
Eğitimde Laiklik Vurgusu
Genç nesillerin laik ve demokratik bir eğitim anlayışıyla yetiştirilmesi, dini yapıların devlet yönetimindeki etkilerini azaltmak için hayati önem taşımaktadır. Eğitimin, dini cemaatlerin kontrolünden tamamen arındırılması ve milli bir eğitim politikasının benimsenmesi, gelecekte benzer tehditlerin önüne geçilmesi açısından kritik olacaktır.
Güçlü Hukuk Sistemi
Hukuk devleti ilkesi çerçevesinde, devletin içinde yer alan herhangi bir yapı ya da cemaatin, hukukun üstünde olmadığı kesin bir şekilde belirlenmelidir. Devlet içindeki bu tür yapılara karşı etkili bir hukuk mücadelesi verilmelidir.
Fetullah Gülen cemaati ve 15 Temmuz darbe girişimi, Türkiye’nin cemaat yapıları ve siyasal İslam’ın tehlikeleri karşısında nasıl bir mücadele vermesi gerektiğini açıkça ortaya koymuştur. Ancak bugün de devlet içinde yer alan diğer cemaat yapılanmaları, benzer riskler taşımaya devam etmektedir. Atatürk’ün laiklik ilkesine sadık kalarak, devletin dini yapılardan arındırılması, liyakat esasına dayalı kadrolaşma ve güçlü bir hukuk devleti inşa edilmesi, Türkiye’nin bu tehditlere karşı alması gereken en önemli önlemlerdir. 15 Temmuz’dan çıkarılması gereken ders, bu tehlikelerin ne kadar yakıcı ve hayati olduğudur, Türkiye’nin geleceği için bahsettiğim acil önlemleri almak şarttır.
Comments